6 Haziran 2021 Pazar


  Hikayemizin başkahramanı 18 yaşında Ayhan Selvi, Gaziantep'te doğmuş büyümüş genç bir delikanlıdır. Kendisi zeki, çevik, el becerisi iyi ama bir o kadar da içekapanık birisidir. Boş günlerinde babasının eskiden çalıştığı Antep fıstığı tarlasında Antep fıstığı toplamaktadır. Buradan kazandığı para ile hayali olan Güzel Sanatlar Fakültesi için para biriktirmektedir girmek istediği üniversite Antalya'daki Akdeniz üniversitedir. Fakat annesini bırakacağı ve başka bir şehre okumaya gideceği için yalnız kalacağından korkuyordur çünkü kendisinin yalnızlık korkusu vardır. Korkusunun kaynağı ise çocuk yaşta alkollü bir sürücü tarafından trafik kazası sonucu babasını ve kardeşini kaybetmesidir. Hikayemizin başkahramanı sosyal medyada paylaştığı çalışmaları doğrultusunda bir üniversite tarafından kendisi tarafına olumlu bir mail gelir. Bu mailde üniversitenin onun çalışmalarını ne kadar çok beğendiğini ve gelip bu fakültede kendisini daha çok geliştirebileceğini söylerler. Bu maili okuduğunda gözlerine inanamaz, elindeki Antep fıstıklarını yere düşürür ve iki farklı duygu içerisinde kalır. Bir tarafta kendi hayalini gerçekleştirebilir bir yanda ise kendi içe kapanıklığını ve yalnızlık korkusunu karşısına alır. Annesinden de uzak kalacağı için çok korkuyordur. Annesi Emine'den görüş almak için yola koyulur.

 Annesi mutfakta Gaziantep baklavası yaparken bir yanda radyo dinliyordur. Ayhan sevinçli bir şekilde eve girer ve annesiyle bu haberi paylaşır. Emine bu haber karşısında gözünden akan gözyaşlarıyla birlikte oğlunun çenesinden tutup kaldırır ve iki yanağından öperek ''Aslan oğlum!!'' benim diye sevinç naraları atar. Ve ona bakıp gururlu bir şekilde ''Gideceksin değil mi?'' diye sorar. Oğlu da annesinin bu sevinci karşısında dona kalır ve korkusunu anlatamaz. ''Gideceğim anneciğim'' diyerek ona sımsıkı sarılır. Ev sahibi Safiye Hanım o an kapıyı çalar, kira zamanı gelmiştir. Kirayı ödeyecek durumları pek yoktur. Emine hanım vereceği nakit parası olmadığı kocasından yadigar yüzüğünü parmağından çıkarıp ev sahibine uzatarak parasını bir hafta içerisinde getireceğini söyleyerek rehin bırakır. Safiye hanım isteksiz bir şekilde onay vererek bir daha böyle geciktirmemesi için onu sert bir dille uyarır ve evden ayrılır. Annesiyle baş başa kalan Ayhan, ''benim yarın gitmem gerekiyor hazırlanmam lazım'' diyerek odasına gider.

 Sabahın ilk ışıklarıyla Ayhan mutlu bir şekilde uyanır. Annesiyle vedalaştıktan sonra Gaziantep Havalimanı'na doğru yola koyulur. Lakin, başına geleceklerden habersizdi. Havalimanına gelir saatine bakar ve uçağının kalkmasına daha 2 saat vardır. Lavaboya giderken bir patlama sesi duyar silahlı bir çatışmanın ortasında kalmıştır. Oradan uzaklaşmaya ve tabanları yağlamaya karar verir. Tam koştuğu sırada birisi ona ''Dur!!'' diye bağırır. Ayhan o anki panikle ne yapacağını bilemez ve koşmaya devam eder. Sonrasında gözlerini daha önce hiç olmadığı bir yerde açar ve etrafa bakar. Kimseyi göremeyen Ayhan ne olduğunu anlamaya çalışır. Ve en büyük korkusu olan yalnızlıkla artık baş başa kalmıştır.

30 Eylül 2017 Cumartesi

Savaştan Kaçış.

 
  Bir savaş alanında olduğunuzu hayal edin. Patlayan bombalar, havada uçuşan mermiler ve her yer toz duman içinde. Göz gözü görmüyor adeta. Kulağınızı teğet geçen o merminin ardından gelen çınlama sesini hayal edin. Her yerde ölü cesetler, yaralı insanlar. Kimisi çocuk, kimisi genç, kimisi ise yaşlı. Onların arasında yürüdüğünüzü hayal edin ve çocuğunu emzirmeye çalışırken ölen bir anne görün. Peki, nereye doğru yürüyorsunuz? Şüphesiz ki, savaştan uzak, tüm bu savaşın sebebini sorgulamak için bir yere. Belki, savaş alanında değiliz ama bazen biz insanlar da bir sıkıntı ile karşı karşıya olduğumuz zaman, içimizde tüm bu sıkıntılardan uzaklaşma isteği doğuyor. Ama bazılarımız kalıp kahramanca savaşmayı tercih ediyor. Peki, her savaştan kaçan korkak veya hain midir? Bence değildir. Bazen savaştan kaçıp, onu sorgulamaya ve nedenini öğrenmeye çalışmak da bir kahramanlıktır.
  Güzel insanlar, verdiğimiz bir çok savaşlar sonucunda birbirimize korkak damgası vurmak ve bu damgayı vurduğumuz kişileri kendimizden uzaklaştırmak bize bir kazanç sağlamaz. Sadece hayatımızdan birilerini kaybetmemize neden olur. Bizler insanız birbirimize değer vermekle yükümlüyüz. Zaten insan insana değer verince insan olmuyor mu?
  Bu savaşı Turgut Uyar'ın bir sözü ile noktalamak istiyorum.
  -BELKİ YAĞMURA DA  GEREK KALMAZDI, İNSANLAR BU KADAR KİRLİ OLMASAYDI.-

29 Eylül 2017 Cuma

Oyuncaklarla Yaptığımız Savaşlar.

 
Şimdi başlığa bakıp. ''Oyuncaklar ile nasıl bir savaş yapabiliriz ki?'' Diye sorduğunuzu duyar gibiyim. ''Yoksa bu adam, oyuncak derken insanoğlunun muharebe alanında kullandığı araçları mı kastetti?'' Diye de düşünebilirsiniz. Ama bu biraz farklı bir benzetme güzel insanlar. Hiç düşündünüz mü bizim birer oyuncak olduğumuzu? Yani bizler nasıl oyuncak olabiliriz ki? Bir de şunu düşünün, oyuncakların özelliğini. Bir oyuncakla oynarken neler yapardık? Küçükken her şeyi sorguladığımız için oyuncaklarımızı iyice araştırırdık ayaklarına bakardık, kollarına bakardık veya tekerleklerine. Onları çözdüğümüz zaman oynar ve sıkıldıktan sonra da atardık veya kırardık. İnsanoğlu da böyledir. Bizler tanımadığımız birisini görünce veya bize garip gelen birisini görünce onu tanımak isteriz çünkü bu aşama çocukluğumuzda yaptığımız sorgulama ve araştırma gibidir, yani işin eğlenceli kısmıdır :). Tanımaya başlarken eğleniriz ama ya tanıdıktan sonra ne olur? Onları güzelce kenara atar veya kırarız. Bizler oyuncağız güzel insanlar. Kimimiz bir araba, kimimiz ise bir bebek. Bu ömür bir su ve akıyor sadece. Hangi akıntıya kapılacağımız ise bizim elimizde. Sevin birbirinizi. Nedenini veya sebebini sorgulamadan sevin sadece.

28 Eylül 2017 Perşembe

İnsanın Kendi İçerisinde Bulundurduğu Savaş.

  Her savaşın bir sonucu vardır ve her sonucun bir nedeni. Nedensiz savaş yoktur bu dünyada. Ama nedense insanlar genelde içlerinde nedensiz bir savaş vermek için uğraşıp durur. Sonra da dertliyim, kederliyim ve sıkıntılarım var diye söylenip dururlar. Siz güzel insanlar neden bunu yapıyorsunuz? kendinizi farklılaştırmak için mi? Bence bu saçma bir neden.Çünkü bunu yaparsanız zaten farklılaşamazsınız. Her insan nedensiz savaşlar vererek kendi içlerinde kan dökmeye çalışıyor. Aslına bakarsanız buna ''ahaha'' diye gülmekten başka bir eylemde bulunamıyorum. Bu bana göre mazoşistliktir. Dertli insan acı içindedir, üzgündür.Yani bilerek mi acı çekmeye çalışıyor bu insanlar?